Mamut Klonlomaktan Frankenstein’a, İnsan Robottan Kusmuk İçen Doktora Tarihteki En Sıra Dışı Deneyler

0
1277

İnsanlık bilim ve deneyler sayesinde gelişiyor ancak bazı deneyler var ki hem etik konusunda hem de deneylerin sınırları olması gerekip gerekmediği konusunda tartışmalara yol açtı. İşte insan aklını zorlayan en inanılmaz deneyler.

1.

Zehirbilim konusunda ilk bilimsel çalışmaları gerçekleştiren Paracelsus, 1500’lü yıllarda yaşamış bir kimyagerdi. ‘Bilinçaltı’ kavramına klinik anlamda değinen ilk insan olarak da bilinen Paracelsus, homunculus ismiyle anılan ‘cüce insanlar’ yaratmasıyla ünlenmişti. Bu canlıları yaratmak için insan yumurtaları bir ata enjekte edildikten sonra at doğum yapana kadar insan kanıyla besleniyordu. Fakat Paracelsus’un başarıya ulaştığı gösteren hiçbir kanıta bugüne kadar rastlanmadı.

2.

1673 yılında Frankenstein Kalesi’nde doğan smyager Conrad Dippel, zamanının büyük çoğunluğunu anatomi ve simya alanlarında çalışarak geçiriyormuş. Söylentilere göre, hayal gücü yüksek bu bilim adamı, bir huni, hortum ve yağlama maddesi kullanarak, ölü bir bedenin ruhunu başka bir bedene aktarmaya çalışıyormuş. Geceleri mezarları kazarak ölü bedenleri çıkardığı söylentisi yayılınca kasabadan kaçmak zorunda kalan Dippel, Mary Shelley’in kale ile aynı ismi taşıyan romanına esin kaynağı olmuş.

3.

Psikoloji alanında oldukça önemli çalışmalar yürüten profesör Clarence Leuba, gülmenin gıdıklanma sonucu meydana gelen bir tepki olduğundan şüpheliydi ve acaba gülmek eylemi ‘öğrenilen bir davranış’ mı diyerek 1933 yılında bir takım deneyler yürüttü. Deney sırasında kimsenin gülmemesini söyleyen doktor, yeni doğan oğlunu gıdıkladı ve oğlunun yüz ifadelerini görmesini engellemek için bir de maske taktı. Geçen 7 ayın ardından, küçük bebek gıdıklandığı zaman aralıksız gülüyordu. Leuba’nın 3 yıl sonra doğan kızı da, aynı şekilde, 8 aylıkken gülmeye başlamıştı. Bu deneyin sonucunda ulaşılan nokta şuydu: Gülme, gıdıklanma sonucunda tetiklenen doğal bir davranış şekli.

4.

Bu iddia, “stimoceiver” adlı bir cihaz geliştiren Jose Delgado’ya ait. Stimoveiver cihazı bir tür bilgisayar çipi, uzaktan kontrol ediliyor ve bir hayvanın beynindeki elektriksel titreşimleri etkileyebiliyor. Hayvanlarda deri altına yerleştirilen bu çip, istenmeyen hareketlerden duygu kontrolüne, hayvanlar üzerinde oldukça geniş bir kontrol öbeği sağlıyor. Delgado’nun bu çalışması, bilim dünyasınca etik bulunmadığı için reddedildi ve geliştirilmedi.

5.

Charles Claude Guthrie, ünlü bir Amerikan fizyolog, 1912 yılında Nobel ödülünü kazanan Alexis Carrel ile bir takım çalışmalar yürütmüş ve bilim alanına önemli katkılarda bulunmuştu. Fakat Guthrie’ye Nobel ödülü teklif edilmemişti ve bunun nedeni olarak da köpekler üzerinde yürüttüğü deneyler gösterilmişti. Bilim dünyasını şoka uğratan bu deneylerde, Guthrie bir köpeğin kafasını keserek, kesilmiş kafayı bir başka köpeğe dikmek ve çift kapalı köpekler yaratmak istemişti. Amacına ulaşamayan Guthrie, ilginç bir gerçeği açığa çıkarmıştı: Bedeninden ayrılan köpek kafası belli bir süre boyunca suni yollarla canlı tutulabiliyor.

6.

İngiliz Kevin Warwick, Reading Üniversitesi’nde profesör olarak çalışıyor ve bu üniversitede robotlar üzerine araştırmalar yapıyor. Dünya tarihindeki ilk saybörkü yapan kişi olarak da bilinen Warwick, kendi bedenine yerleştirdiği elektrotlar ve çipler ile, bedenini kullanarak internete erişebiliyor ve bedenine ait olmayan robotik bir kolu kontrol edebiliyor.

7.

Sarıhumma hastalığı üzerine yaptığı araştırmalar ile tanınan Amerikalı doktor Stubbins Ffirth, bu hastalığın bulaşıcı bir hastalık olmadığını iddia etti ve bu hipotezini kanıtlamak için kendi bedenini kullandı. Bu hastalığın oldukça sık rastlandığı yerlerde yaşayarak, sarıhummanın kendisine bulaşmayacağını göstermek istiyordu ve bu nedenle sarıhumma hastalarının kusmuklarını bile içti. Ulaştığı bazı bulgular daha sonradan doğrulanmasına rağmen, sinekler yüzünden sarıhummaya kapılan doktor son nefesini bu hastalık yüzünden verdi.

8.

Teriyojenoloji ve biyoteknoloji alanlarında yaptığı çalışmalar ile profesör ünvanını kazanan Hwang Woo-Suk, bir mamutu klonlamak istiyordu ve bu amaç için yüz milyon dolarlar harcadı. Fakat etik kanunları çiğnediği gereçesiyle çalışmaları durduruldu ve bilim dünyasından dışlandı.

9.

Henüz çocukken bir dahi olduğu anlaşılan Robert E. Cornish, Californiya Üniversitesi’nden 18 yaşında mezun oldu ve doktorasını 22 yaşında tamamladı. Cornish’in takıntısı ölü insanları yeniden hayata getirmek yönündeydi. 1930’lu yıllarda, ölü hayvanları yeniden hayata döndürmek için araştırmalar yaptı. Bu deney için yavru tilkileri kullanan Cornish, ölü hayvanlara adrenalin ve antikoagülanlar enjekte ederek kan akışlarında meydana gelen değişimleri gözlemledi. Bazı hayvanlar çok kısa süre için de olsa hayata geri döndü, fakat gözleri görmüyor ve beyinleri düzgün çalışmıyordu. Çılgın doktor, bu başarısını insanlar üzerinde hiçbir zaman elde edemedi.

10.

Dr. Duncan MacDougall, insan ruhunun bir ağırlığı olduğunu ilk kez keşfeden kişiydi. İnsan öldüğü anda bedeninde yaşanan ağırlık kaybını ölçebileceğini ve bu ağırlığın da ruhun kütlesi olduğunu iddia eden Duncan, ölümü çok yakın olan hastaları incelemeye aldı ve her birinde ölümden sonra yaşanan ağırlık kaybının 21 gram olduğunu keşfetti. Bu da demek oluyor ki ruhumuz 21 gram ağırlığındaydı. Dr. Duncan’ın bu çalışmaları bilim dünyasında hiçbir zaman önemli bir yere sahip olmadı ve unutulup gitti.

11.

Philip Zimbardo, hapisanelerin neden bu denli şiddet olduğu yerler olduğunu oldukça merak ediyordu. Ya hapishane sakinlerinin karakterlerinden dolayı şiddet ortaya çıkıyordu, ya da hapishane duvarları arkasındaki güç savaşları ve birbirini kontrol etme içgüdüsü insanları şiddete yöneltiyordu. Stanford psikoloji departmanında sahte bir hapishane meydana getiren Zimbardo, daha önce hiçbir suç işlememiş bir grup genç insanı gardiyan ve mahkum rollerini oynamak üzere bu hapishaneye kapattı. Henüz ilk gecede, mahkum olarak içerde bulunan grup bir isyan başlattı ve bu da, gardiyan olarak atananların çok ‘yaratıcı’ bir disiplin metodu geliştirmesine neden oldu. Mahkum olarak içerde bulunan grup, bir süre sonra kontrolden çıktı ve Zimbardo öylesine korktu ki, mahkum grubun kendisine saldıracağını ve polisi arayacağını düşünmeye başlamıştı. 6. günde, ortaya çıkan kargaşadan dolayı deneyi iptal edilen Zimbardo, psikoloji dünyasında oldukça önemli bir yere sahip.

12.

Yeni düşünce kalıplarıyla insan beynini yeniden programlayarak şizofreni hastalarını iyileştirebileceğini iddia eden bu doktorun adı Ewen Cameron. Önce hastalara bir kulaklık takması söyleniyordu, ve ardından haftalar boyunca tekrarlanan pozitif mesajları dinlemeleri isteniyordu. 1950 ve 1960 yılları arasında, çok ciddi problemleri olmayan bazı hastalarda iyileşme belirtileri gözlenmişti. Bunun ardından, CIA’in de ilgisini çeken yeni yöntem için oldukça ciddi miktarlarda yatırım yapıldı fakat bir süre sonra Cameron’un tedavisinin hiçbir işe yaramadığı ortaya çıktı.

13.

Uyku üzerine araştırmalar yapan psikiyatrist Ian Oswald, Edinburgh Üniversitesi’nde bir takım çalışmalar yürüttü. Oswald’ın aklındaki soru, insanların her koşul altında uyuyup uyuyamayacağıydı. 1960 yılında bir grup gönüllü denek üzerinde bir deney gerçekleştiren doktor, gözlerini tamamen açtığı deneklerin göz bebeklerinin 50 cm önüne bir flaş ışığı yerleştirdi. Bu denekleri aynı zamanda elektroşoklara ve yüksek sesli müziğe de maruz bırakan doktor, tüm deneklerin eninde sonunda uykuya daldığını gördü. Doktorun bu deney sonucunda ulaştığı veri şuydu: Düzenli aralıklarla tekrarlanan ritim kalıpları, hangi koşul altında olursa olsun insanın uykusunu getiriyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz