Denizin 30 Metre Altında 3 Gün Yaşam Mücadelesi Veren Harrison Okone’nin İnanılmaz Hikayesi! 2013 yılının mayıs ayında, 12 kişilik bir deniz mürettebatıyla denize açılan petrol arama platformuna ait üç römorkör teknesinden birinde Harrison aşçı olarak görev almıştı. Amaçları çoğu Nijeryalı gibi para kazanmaktı. Ancak bu iş oldukça zordu.
1.
Mürettebat koskoca okyanusun içinde başlarına gelebilecekleri tahmin etseler de işlerini yapmak için yine de denize açılmıştı. Mürettebatın bu deniz yolculuğunda, okyanusun bilinen hava koşullarının dışında yaşayabilecekleri başka bir risk de vardı; korsanlar.
Nijerya kıyılarında ticari gemilerin denize açılması oldukça risklidir çünkü her an bir korsan gemisi tarafından gasp edilme riski taşırlar. Bu yüzden okyanusa açılan ticari gemiler korsan saldırısına karşı kapılarını sürekli kilitli tutarlar.
İşte bütün bu risklerin farkında olarak Harrison ve 11 kişiden oluşan diğer mürettebat denize açılmıştı. Üstelik korsanlar kadar tehlikeli olan ve aniden ortaya çıkan fırtınaları bu defa hesaba katmayarak…
2.
Her ne kadar deniz fırtınalarının sürpriz yapmalarına alışkın olsalar da o gün hava hiç de fırtına çıkaracak gibi görünmüyordu. Tek amaçları okyanusu aşmak ve evlerine dönmekti. Okyanusta 37 kilometre kadar açılmışlardı.
Sabahın ilk saatleriydi ve mürettebatın çoğu, kapıları kilitli bir şekilde uyuyordu. Çoğunun uyuyor olması sebebiyle korktukları şeyle karşılacaklarını gösteren hava durumu ibarelerini fark edemediler: fırtına çıkmıştı.
Deniz çalkalanmaya başladı, buna alışkınlardı o yüzden durumu çok önemsemeden uyumaya devam ettiler. Jascon-4 isimli römorkör bir süre dalgalarla boğuştu.
3.
Ancak sonunda, fırtınanın gücüyle oluşan en büyük dalgaya yenik düştü ve okyanusun 37 kilometre kadar açıklarında Harrison ve teknedeki diğer mürettebatla hızla sulara gömüldü. Üstelik ters dönmüştü.
Her şey o kadar ani olmuştu ki kimsenin kendisini tekneden dışarı atacak vakti kalmamıştı. Kapıları; korsanlara karşı tedbir olsun diye kilitlenen odaların içine büyük bir hızla su dolmaya başladı. Mucizenin şans tanıdığı Harrison ise, dalga teknelerini vurduğunda lavabodaydı.
Darbe yüzünden sarsılan Harrison kısa bir süre sonra küçücük lavabo içine kapının altından sular sızdığını gördü; panikle kapıyı itmeye çalıştı ancak koridora dolan suyun kuvveti, onun kuvvetinden çok daha fazla olduğu için dışarı çıkamadı.
4.
İlk müdahalesiyle dışarı çıkamayışının asıl kurtuluşu olacağını henüz bilmeyen Harrison paniklemeye başladı. Uyguladığı kuvvet yüzünden ancak hafifçe aralanan kapıdan üç arkadaşının koridor boyunca canhıraş ilerlediğini gördü.
Yardım çığlığı atsa da o karmaşada arkadaşları onu duymadı. Ancak onların da kurtuluşa doğru gittikleri söylenemezdi zaten… Çünkü okyanusun dev akıntısına karşı koyamayan üç arkadaşını sular çoktan kapıp götürmüştü.
Harrison’un paniği hala devam ediyordu ki birden suların kuvvetiyle dışarı doğru açılan tuvalet kapısı açıldı ve daha ne olduğunu anlayamadan Harrison’ı da sular sürüklemeye başladı.
5.
Artık öleceğini düşünen Harrison için her şey çok geç gibi görünüyordu. Ta ki sular onu kaptan kabinlerinden birinin içine sürükleyene kadar… Sular Harrison’ı öyle şiddetli çarpmıştı ki her yeri darbe içinde kalmıştı.
Ne olduğunu anlayamadan kendisini 1 m²’lik bir lavabonun içinde buldu. Nefes almaya çalışırken, tekrar bir darbeyle sarsıldı. Tekne, okyanusun dibine oturmuştu. Yaklaşık 32 metre derindeydi ve nefes alması için sadece ufak bir hava cebi vardı. Ancak daha kimse bunu bilmiyordu.
Olayı gören diğer gemiler teknenin alabora olduğu yeri bir şamandırayla işaretleyip yardım desteği çağırdılar. Hızla gelen yardım ekibindeki dalgıçlar arama kurtarma çalışmaları için okyanusun 32 metre kadar dibindeki teknenin enkazı etrafında çalışmalara başladılar. Harrison’ın anlattığına göre o, dalgıçların sesini duymuştu ve kendi sesini duyurmak için duvarı yumruklamaya başlamıştı.
6.
Ancak ne yazık ki 3 günlük hayatta kalma savaşı vereceği ilk saatlerine; dalgıçların hayat belirtisi görmedikleri için kurtarma çalışmalarını bitirmeleriyle girmiş oldu. Çünkü gelen dalgıç ekibinin yeterli ekipmanı yoktu.
Sonuç olarak, sesini duyuramamıştı. Dalgıçların sesleri de artık gelmiyordu ve Harrison her ne kadar artık öleceğini bilse de en insani güdüsü olan yaşama içgüdüsüyle hayatta kalmaya çalıştı.
Bulunduğu hava cebinde 1 gün kadar kaldı. Ancak cep o kadar küçüktü ki artık içerisindeki oksijenin tükendiğini fark etmeye başladı ve karbondioksitle dolmaya başlayan hava cebini terk etmeye karar verdi.
7.
Bu karar onun için orada kalmak kadar riskliydi ancak şansını denemeye karar verdi ve okyanusa daldı. Biraz ilerledikten sonra zifiri karanlık olmasına rağmen tekrar bir hava boşluğuna denk geldiğini anladı. Şansı hala tükenmemişti.
Hava cebinde tekrar oksijen bulacak olmasıyla ne kadar umutlansa da şimdi başka bir sorunu vardı; üşüyordu. Okyanusun dibindeydi ve su artık bütün vücudunu kesmeye başlamıştı. Üstelik su darbeleriyle sürüklenen bedeni çok fazla yıpranmıştı ve vücut ısısı giderek düşüyordu.
Bütün bunlara rağmen yaşama içgüdüsüyle oldukça profesyonel işbirliği içinde bulunan şansı onu bırakmadı. Bulunduğu kabindeki eşyalarla kendisine soğuğu bir nebze de olsa kesmesine yarayacak bir alan oluşturdu.
Oluşturduğu yaşam alanında zifiri karanlıkta neyi beklediğini bile bilmeyerek yaşamaya koyuldu. Kendisiyle ilgili artık yapacak çok bir şeyi kalmayınca etrafta olan biteni idrak etmeye başladı. Burnuna kötü bir koku geliyordu.
8.
Aldığı kokunun arkadaşlarının çürümüş cesetlerine ait olduğunu düşününce içini büyük bir ürperti sardı. Bütün o yaşama telaşından sonra bulunduğu küçücük alanda, koskoca okyanusun içinde ve zifiri karanlıkta kendisini ilk kez yapayalnız hissetti.
Üstelik aç ve susuzdu. Derisi tuzlu suda uzun süredir durduğu için soyulmaya başlamıştı ve artık iyiden iyiye canı yanıyordu.
Bütün bu bedensel acıların dışında yine bir başka korku daha belirdi içinde; balıklar…
Dışarıdan sesler duymaya başlamıştı ancak bu seslerin neye ait olduğunu o karanlıkta idrak edemiyordu. Çünkü tamamen bedensel olarak kendini korumaya almakla uğraştığı için etrafında olan biteni anlamaya pek fırsatı olmamıştı.
İşte can güvenliğini sadece bununla sağlama almış olmadığını o an anladı. Balıklar, arkadaşlarının cansız bedenlerinin kokusunu çoktan almış ve karınlarını doyurmak için cesetlere saldırmışlardı.
9.
Harrison arkadaşlarının cesetlerini yiyen balıkların çıkardığı sesleri artık çok net duyabiliyordu. İşte bu her şeyden daha korkunçtu… O ana kadar yaşamak için binbir türlü riski göze alan, çabalayan Harrison; artık bir an önce ölmek için dua etmeye başladı.
Canlı canlı balıklara yem olmak istemiyordu. Bütün bunların yanında bir insandı ve ailesi vardı. Bir süre sonra onlar için bu korkusuna da cesaretle direnip yaşama tutundu. Çünkü bu tekneye zaten canını dişine takarak ve bütün riskleri göze alarak onlar için binmişti.
Harrison bunca korku ve tehlike içindeyken, yukarıda çoktan bir ekip daha kurulmuştu. Bu defa gönderilen ekip daha kapsamlı bir ekipti ancak bu kez ilk ekibin aksine canlı birini bulma umuduyla değil, en azından mürettebatın cesetlerine ulaşma amacıyla kurulmuştu.
Tek yapmaları gereken gördükleri cesetleri yukarı taşımaktı. Elbette ilerleyen saatlerde amaçlarının çok dışında bir durumla karşılacaklarını bilmiyorlardı…
10.
İşte ikinci dalgıç ekibinin okyanusa dalışlarıyla başlayan Harrison’ın kurtulma öyküsü bu şekilde başlamış oldu.
Dalgıç ekibi bu defa ellerinde kameralarla ve mikrofonlarla dalış yapmıştı. Gemiye ulaştılar ancak kapılar kilitliydi. Giriş kapısını ellerindeki ekipmanla kırmayı denediler. Sonunda kırdılar…
İçerisi dehşet vericiydi; gemi ters döndüğü için bütün eşyalar birbirine girmişti. Dalış ekibi büyük bir titizlikle bütün gemiyi aramaya başladı. Harrison ise olanlardan habersiz, bulunduğu hava cebinin de oksijen miktarının azalması nedeniyle artık ölmeyi bekliyordu.
Birden dışarıdan tekrar sesler duymaya başladı. Bir süre bilincinin yavaş yavaş kapanıyor olması yüzünden sesleri kendisinin uydurduğunu düşündü. Ancak sesler çok gerçekçiydi; çekiç sesine benziyorlardı ve gittikçe yaklaşıyorlardı.
Günlerdir içinde öylesine tuttuğu umut tekrar yeşerdi. Olanca gücüyle duvarı yumruklamaya başladı. Bir süre sonra ince ince sızan bir ışık gördü ve o tarafa doğru yöneldi ancak dalgıç koridordan çok hızlı geçtiği için ona ulaşamadı ve ikinci kez de sesini duyuramadı… Bu dalgıcın adı Nico’ydu. Karanlığın ve o karmaşanın içinde ceset bulmak için görevliydi. Geldiği yöne doğru tekrar bir hamle yapıp etrafı kolaçan etmek üzereyken bulanık suyun içinde bir el gördü.
11.
Bir ceset bulduğunu düşünerek, kamerasına bağlı olan yukarıdaki teknik ekiple bağlantısını kesmeden ele doğru uzandı. Amacı eli çekip cesedi kendine doğru çekmekti ancak hiç beklemediği bir şey oldu ve el, dalgıçın elini sıktı.
Kısa bir an şok yaşayan dalgıç, kamerasına bağlı olan teknik ekibin ‘yaşıyor, yaşıyor’ sesleriyle kendine geldi. Evet, ele ait olan beden hala canlıydı. Bu bir mucizeydi.
Diğer arkadaşlarını da bulunduğu yere yönlendiren Nico ve arkadaşları Harrison’la ilgilenmeye başladılar. Harrison’ın anlattığına göre; dalgıçların onu bir hayalet sanıp kaçacak olmalarından çok korkan harrison, ona uzatılan suyu hepsinin gözlerinin içine bakarak içmiş.
Ancak susuzluğunu dindiren Harrison’ın kurtulması için çoğu şey hala eksikti. Suyu içerek bir hayalet olmadığını dalgıçlara kanıtlayan Harrison, artık ciddi anlamda zor nefes alıyordu.
Çünkü bulunduğu hava cebinin içindeki oksijen miktarı yerini karbondioksite bırakmıştı ve Harrison yavaş yavaş karbondioksit zehirlenmesi yaşıyordu.
12.
Dalgıçlar herhangi bir canlıyla değil, cesetlerle karşılaşacaklarını var sayarak yanlarında yedek oksijen tüpü getirmemişlerdi. Destek ekibi Harrison’a ulaşıldığı anda oksijen tüpünü enkaza büyük bir hızla yönlendirse de bu bir saati bulabilirdi ve Harrison’ın o kadar dayanıp dayanamayacağı belli değildi. Çünkü artık zor nefes aldığı apaçık belli oluyordu. Dalgıçlar bilinci kaybolmasın diye onu oyalamaya çalıştılar. Bir süre sonra oksijen tüpü tedarik edildi. Buna rağmen Harrison için her şey hala bitmiş değildi.
Çünkü hiç dalış yapmamış normal bir insan için bile dalış büyük bir risk iken; Harrison 3 gündür bedensel olarak da yıpranmıştı ve vücudu bunu kaldıramazdı. En profesyonel dalgıçlar için bile yüksek risk taşıyan vurgun yeme riski vardı.
Üstelik yüksek heyecan ve gerilim, kan basıncını artırabilirdi. Ancak Harrison’ın bu defa başka bir şansı yoktu ve ne olursa olsun bunu denemeye kararlıydı.
Gemi oldukça büyük bir gemiydi ve ters dönmüştü. Bu yüzden dalgıç ekibi ve Harrison’ın önce birkaç metre kadar aşağı, sonra tekrar suyun yüzüne çıkmak için yukarı doğru yüzmeleri gerekiyordu. Harrison için bir yaşam halatı tedarik edildi.
Yol boyunca eliyle o ipi tutup ilerlemesi gerekiyordu. Her an bilincini kaybedebilirdi. Büyük bir cesaretle ekip ve Harrison suya daldılar, her şey güzel gidiyordu. Bir süre sonra dalgıçlardan biri Harrison’ın ipi artık tutmadığını fark etti.
Bilincini kaybetmeye başladığını anladı. Ekip, Harrison’ı kendine getirmek için uğraş verdikten sonra Harrison tekrar kendine geldi ve 32 metre derinlikten sonra suyun yüzeyine ulaşabildiler. Akşam olmuştu. Günler sonra suyun üstüne çıkan harrison sesli olarak; – Bütün gün suyun altında durmuşum! diyerek şaşkınlığını gizleyemedi…
İlk şoku atlattıktan sonra arkadaşlarını sordu ancak hepsinin öldüğünü öğrenince artık gözyaşlarını daha fazla tutamadı ve ölüme karşı bu zamana kadar cesurca direnen kocaman adam hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Ancak sandığının aksine bir gün değil, tam üç gün boyunca suyun metrelerce altında yaşamaya çalışmıştı. Hemen bir sağlık ekibinin çabasıyla özel bir basınç odasına yerleştirildi. Vücut değerleri normal seviyeye gelene kadar orada kaldı. Harrison, yaşamak için çok büyük bir çaba sarf etmişti. Üstelik umudunu hep diri tutarak yaşadığı korkunç travmalara karşı kendini korumuş, tekrar yaşama ve gün ışığına dönmüştü. Yaşadığı bu olaydan sonra dalgıç olmaya karar verdi.
Bunun altında yatan sebepse tahmin ettiğimiz gibi yaşadığı bu travmatik olaydı. Onun yerinde bir başkası olsa ve böyle bir şey yaşasa bırakın dalgıç olmayı, suyun 1 metre yakınından bile geçmemeye özen göstererek hayatına devam ederdi.
Ancak suyun altında geçirdiği 3 gün ve yaşama savaşında takındığı tavırdan anlaşılacağı üzere o; dalgıç olup kendisi gibi deniz kazalarında ölümle burun buruna gelebilecek insanları kurtarmak için bu yola adım attı.
Harrison, ölümün nefesiyle birlikte, 60 saat boyunca vakit geçirdiği o zifiri karanlığın altına tekrar; bu amaçla girmeye koyuldu. Üstelik bu defa ölümü bekleyen kazazede bir aşçı olarak değil, ölümle burun buruna gelenleri kurtarmak için çalışan profesyonel bir dalgıç olarak…
Kaynak; 1