İnsanlık galaksi dışına uzay araçları yollayıp organ nakilleri yapacak seviyeye gelmiş olsa bile binlerce yıldır çözülemeyen sırlar hala sır olarak kalıyor. Tarihin çözülemeyen sırları içeriğimizdedir.
1. Çığlık Atan Mumya
Yüzünde acı verici bir ifade olan bu mumyanın gizemi ise iç organlarının hala duruyor oluşu. Normalde mumyalanma sürecinde kesinlikle görülmeyen bu durum, ilginç teorileri de beraberinde getiriyor. Bazı kaynaklara göre bu mumya III.Ramses’in oğullarından prens Pentewere’ye ait.
2. Dikenli Tahtın Hanımı
Milattan önce 2700 Yılından günümüze kadar gelen bu gizemli obje, şu ana kadar bulunan en ilginç yadigarlardan biri. Massimo Vidale tarafından bulunan obje, boğa kafasına sahip bir aracı sembolize ediyor. İçinde de 15 tane insan figürü var. Nereden geldiği ve neyi sembolize ettiği bilinmiyor fakat bu değişik araçların ne olduğu konusunda hala fikir ayrılıkları var.
3. Hiç Sönmeyen Lambalar
Orta Çağ’da insanların keşfetmeye başladığı bu lambalar, herhangi bir yakıt olmadan yanmaya devam ediyor. Nasıl olduğu konusunda hala bir fikir yok fakat pek çok korkutucu teori ortaya atılmış durumda. Zamanında bu lambaları araştıran insanları büyü ile suçlayıp öldürüyorlardı.
4. Salzburg Küpü
1885 Yılında Avusturya’da bulunan bu gizemli obje, Adolf Gurlt tarafından bir adet meteorit parçası olarak değerlendirildi. Fakat daha sonra Viyana Doğa Tarihi Müzesi’nin yaptığı araştırmalar doğrultusunda bunun insan üretimi olduğu ortaya çıktı. Yapılan hesaplara göre yaşı 60 milyon yıl öncesine dayanıyor.
5.
Büyük İskender’in yaptırdığı İskenderiye kenti, onun ölümünden sonra yakın arkadaşı ve generallerinden birisi olan I. Ptolemaios Soter’in eline geçer. Büyük İskender’in aynı zamanda çocukluk arkadaşı olan ve beraber Aristo’dan ders aldıkları söylenen kral, Mısır geleneklerine göre yaşamayı tercih etmiş ve firavun ünvanı alarak Mısır’da yeni bir hanedan başlatmıştır. Bu yeni devletin merkezini de İskenderiye kenti yaparak devrin en önemli başkentlerinden birisi haline getirmiştir.
Bilim ve sanata olan ilgisi sayesinde. Ptolemaios Soter, kurduğu efsanevi İskenderiye Kütüphanesi’nde bilinen dünyada yazılmış tüm eserleri toplamış, papirüslere yazdırarak rulo halinde saklatmıştır. Bazı kaynaklara göre yüzyıllar içinde kütüphanedeki yazma sayısı yarım milyona kadar ulaşmıştır.
Matematik, fizik, tıp, astronomi, felsefe, kimya, fizyoloji, tarih gibi akla gelebilecek her konuda eserlerin bulunduğu kütüphanenin ciddi bir bölümünün, sonraki yıllarda Roma iç savaşı esnasında Sezar’ın kendi gemilerini ateşe vermesiyle sıçrayan ateş sebebiyle yandığı söylenmektedir! M.S. 4 yüzyıla kadar varlığını bir şekilde koruyan kütüphanenin paganizmin yasaklanması gerekçesiyle Roma İmparatorluğu tarafından kapatıldığı, yazmaların ise kentteki hamamlara dağıtılarak yakıldığı bilinir.
Belki de tek bir parşömeni dahi bilinmeyen tarihi aydınlatabilecek bu dev kütüphanedeki yazmaların içerikleri ve hangi sırları anlattıkları ise artık asla öğrenilemeyecektir.
6. Antikythera Mekanizması
20. yüzyılın başında Yunanistan yakınlarında bulunmuş bir batıktan çıkan Antikythera mekanizması, yüzyıllar boyu deniz suyunun içinde kalması sebebiyle bozulmuş ve oldukça aşınmış küçük çarklardan oluşan, benzersiz bir düzenektir. Batık, M.Ö. 87 yılına tarihlenmektedir ve içindeki amforalara, mobilyalara, çömleklere ve diğer eşyalara bakılırsa sıradan bir ticaret gemisidir.
Mekanizma küçük bir ahşap kutunun içerisinde bulunmuş, aygıtın ne işe yaradığı hala tam olarak anlaşılamamıştır. Bilinen en eski çarklı düzenektir ve genel görüş cihazın astronomi amaçlı kullanıldığı, belli gök cisimlerinin yerlerini hesaplamaya yarayan bir mekanizma olduğu, hatta bu hesaplara dayanarak takvim olarak da kullanılabildiği şeklindedir. Günümüzde dünyanın en eski bilgisayarı olarak da kabul görmektedir!
Her ne kadar birkaç Antik Yunan yazmasında buna benzer aygıtlardan söz edilmişse de, başka görüşlere göre o dönemde böyle bir cihazı tasarlayacak ve çarkları yapacak teknoloji bulunmuyordu. Antikythera Mekanizmasını kimin yaptığı, gerçek işlevinin ne olduğu, sıradan bir ticaret gemisinde ne aradığı ve ne amaçla kullanıldığı konuları halen sırlarını korumaktadır!
7. Anadolu’nun Karanlık Çağı
Kadeş Savaşı’nın üzerinden henüz bir yüzyıl dahi geçmeden, M.Ö 1200 yılından hemen sonra Büyük Hitit Krallığı birkaç yıl içerisinde çöker, halkın büyük kısmı atalarının toprakları Orta Anadolu’dan göç ederler. Saraylarda, kentlerde yaşayan halk; artık küçük topluluklar halinde yaşamaya başlar. Karanlık Çağ sadece Anadolu’da değil, Yunanistan’da, Ege adalarında, Suriye-Filistin’de ve Yakındoğu’da da yüzyıllarca etkili olacaktır.
Bu dönemlerde batıdan gelen ve Mısır’a kadar ilerledikleri bilinen “Deniz Kavimleri” göçlerinin ve yağmalarının etkin olduğu düşünülmektedir. Hatta; Homeros’un İlyada destanındaki Troya savunmasının bu yağmacılara karşı verilen mücadeleden etkilenildiği iddia edilmiştir. Başka bir teze göre ise, bu göçlerle birlikte ciddi iklim değişikliklerinden etkilenen çevresel şartların, Anadolu’da oldukça hassas dengelerde olan tarım ekonomisini yok ettiği, kuraklık-kıtlık olduğu, bölgedeki siyasal güçlerin böylece eriyip gittiği ve bu sebeplerle yağmacılara karşı koyamadığı düşünülmektedir. Ayrıca bölgenin başına gelen felaketler bunlarla da sınırlı değildir, volkanik hareketler, depremler gibi doğal afetlerin de Karanlık Çağı tetiklediği iddia edilmektedir.
Bu döneme ait gerçek olan tek şey, bilinen tüm kentlerde kronolojik olarak birbirine yakın yıllarda büyük bir yıkım ve felaketin yaşandığıdır. Yıkımın sonrasında ise Karanlık Çağ’ın belki de en yoğun hissedildiği Anadolu’da bölge halklarının kendilerini neden yüzyıllarca toparlayamadığı, nerelerde ve nasıl yaşadıkları halen gizemini korumaktadır.
8. Kadeş Savaşı
Eski çağlarda tarihin belki de ilk süpergüçleri Hitit Krallığı ve Mısır Krallığı’nı karşı karşıya getiren ve tarihin ilk yazılı anlaşmasının yapıldığı savaş…
Tarihin belki de o güne kadar gördüğü en büyük savaş olan Kadeş Savaşı sonrasında kazanan tarafın kim olduğu halen bir sırdır ve açıkça belli değildir, zira Mısırlılar kendilerinin kazandığını, Hititler de kendilerinin kazandığını iddia etmişlerdir. Ancak günümüze kadar gelen Kadeş Antlaşması’na göre iki taraf da birbirlerinin gücünü kabul etmiş ve dostça yaşamaya karar vermişlerdir.
Yıllar önce bir Mısırlı prensesle evlenmeye giden Hitit Prensi Zannanza’nın Mısır topraklarında öldürülmesi, iki devlet arasındaki esas anlaşmazlık sebebi olarak izah edilse de, Mısırlılar ve Hititleri bu kadar büyük bir savaşı ve aynı derecede büyük kayıpları göze almaya iten, sonrasında da bir şey olmamışçasına aniden iki halk arasında dostluk ve barış ilan etmelerine giden gerçek sebepler nelerdi? Daha büyük kayıpları göze alamamak mı, Ortadoğu’da yükselen Asur tehdidine karşı müttefik olmak mı, yoksa başka bir şey mi? Hala tartışılmakta…
9. Khorsabad (Dur-Sharrukin)
Kudretli Asur kralı II. Sargon, hükmünün 5. yılı olan M.Ö 717 yılında kendi adını taşıyan yeni bir başkent ve saray yaptırmaya karar verir, 24 metre kalınlığındaki bir koruma duvarıyla çevrilmiş, 30 tonluk heykellerin koruduğu 7 devasa kapısıyla 1.6 km2’lik kare bir alana inşa edilmiş 1000’e yakın odalı anıtsal bir saray, bu yeni başkentin merkezini oluşturacaktır. II. Sargon, ihtişamını göstermek için hiçbir masraftan kaçınmamış, dönemin en iyi zanaatkarlarını, ustalarını ve sanatçılarını burada görevlendirmiştir. Başkent M.Ö. 706 yılında buraya taşındığında inşaat henüz tamamlanmamıştır.
II. Sargon’un stratejik olarak neden Khorsabad’ı seçtiği bilinmemektedir, zira Asur Krallığı’nın önceki ve sonraki başkentlerinin devletin temel politikası olan yayılmacılık açısından stratejik önemleri, Khorsabad’da bulunmamaktadır, çevresel olarak kendine tümüyle yetebilen bir coğrafyaya da sahip değildir, bölgedeki iki büyük su kaynağı olan Dicle ve Zab nehirlerine uzak kalan, nispeten kurak bir alandadır.
II. Sargon’un ne sebeple buraya bir saray yaptırdığını kendi oğlu ve veliahtı Sanherib bile anlayamamış olacak ki, M.Ö. 705 yılında kralın ani ölümünden sonra tahta geçer geçmez başkenti su kaynaklarına daha yakın ve stratejik olarak daha güçlü Nineve’ye taşımıştır. Khorsabad ise büyük masraflarla, yıllar boyu süren büyük bir emekle yapılmış olmasına rağmen sadece 1 yıl aktif kullanımdan sonra aniden terk edilmiştir! Kudretli kral II. Sargon’un aklındaki sebepler neydi? Bununla ilgili sayısız teori, bilinmezliğin duvarlarında yankılanarak yitip gittiler…