Ayasofya’nın ibadete açılıp açılmayacağı tartışmaları sürerken, eserin müzeye nasıl dönüştüğü de merak konusu oldu. Habertürk TV’de 4 yıl önce yayınlanan ve Yıldıray Oğur ile Ceren Kenar’ın hazırlayıp sunduğu ‘Şimdi ve Burada’ adlı programda “Ayasofya nasıl müze oldu” sorusu detaylı bir şekilde ele alınmıştı. Programda konuşan Sanat Tarihçisi Rahmetli Prof. Dr. Semavi Eyice de, dikkat çeken bilgiler vermişti. İşte programdaki çarpıcı ayrıntılar..
Programda Ayasofya Camii’nin 1 Şubat 1935 günü Ayasoya Müzesi olarak kapılarını yeniden açtığı ve 921 yıl kilise, 482 yıl cami olan eserin, 81 yıldır da müze olduğu kaydedildi.
Ayasofya’nın nasıl müze olduğu, kararın nasıl alındığı, uluslararası ilişkilerin bu kararın alınmasında etkili olup olmadığı da masaya yatırıldı.
WASHINGTON, İSTANBUL VE ANKARA’DAKİ ARŞİVLER TARANDI
Programı hazırlayanlardan Yıldıray Oğur, Washington, İstanbul ve Ankara’daki arşivlerde bu soruların yanıtlarını aradı. Ortaya ise ilk kez yayınlanan görüntüler ve belgelerle bir Ayasofya belgeseli çıktı.
Oğur, bu soruya yanıtın arandığı programda şunları söyledi: “3 Şubat 1932 gecesi Ayasofya Cami tarihi günlerinden birini yaşamıştı. Kadir Gecesi için 40 bin kişinin doldurduğu caminin balkonlarında, davetli sefirler oturuyordu. 40 ünlü hafızın okuduğu Türkçe ezan,Türkçe kamet, Türkçe Kuran, o gece görücüye çıkmıştı. Radyo, geceyi bütün ülkeye canlı yayınladı. Atatürk’ün talimatı ile gerçekleşen Ayasofya’daki Kadir Gecesi, ertesi gün gazetelerin manşetlerindeydi. 4 yıl sonra başka bir şubat günü, Ayasofya’nın müzeye çevrileceği söylense o gün kimse inanmazdı. “
“FETİHTEN SONRA MOZAİKLERİN YÜZLERİ KAPATILMIŞTI”
Programda Ayasofya’nın müzeye dönüştüğü süreç hakkında konuşan Sanat Tarihçisi Prof.Dr. Semavi Eyice, “Fethedildiğinde bütün mozaikler meydandaydı. Daha geç devirlere ait bazı imparatorların, imparatoriçelerin portreleri falan da vardı. Onlar da bazı bağışlarda bulunmuşlar Ayasofya’ya, bu nedenle yan yana bu kişileri mozaik olarak tasvir etmişlerdi.
Fethedilen şehirde en büyük kilise camiye dönüştürülür. Bu fehtin alametidir. Yani bu fethedilen bütün şehirlerde olmuştur. Atina’da mesela, Akropol tepesindeki eski mabet, Hristiyan döneminde kiliseye çevrilmiştir. Sonra fethedildikten sonra camiye dönüştürülmüştür. Bir müddet böyle kalmıştır.
Ayasofya’daki mozaiklerin yabancı seyyahlardan 18.yüzyıla kadar görenler var. Bazılarının sadece yüzlerini kapatmışlar fakat gövdeleri kıyafetleri falan belli. Ondan sonra 18.yüzyılın sonralarına doğru biraz galiba hava değişmiş, durum değişmiş ve bu resimleri tamamen kapatmaya başlamışlar. Yalnız 18.yüzyılın ortalarından itibaren ince bir badana tabakası ile örtülmüş. Yani altındaki şekiller hayal meyal farkedilirdi. Ben de 1933’te ortaokul öğrencisiyken oraya gittğimde daha henüz camiydi orası. O zaman flu bir halde figürler fark ediliyordu. Daha üzerleri açılmamıştı. “
TOKATLIYAN OTELİ’NDEKİ AKŞAM YEMEĞİ
Programı hazırlayanlardan Oğur, o dönemle ilgili dikkat çeken bilgiler vererek şunları söyledi: “1930’lu yıllarda İstiklal Caddesi’ndeki ünlü Tokatlıyan Oteli’nde 12 Haziran 1929 akşamı 8 zengin ve ünlü Amerikalı bir akşam yemeği için bu otelde buluşmuşlardı. Ayasofya’nın kaderini değiştirecek Bizans Enstitüsü bu otelde kuruldu. O Amerikalılardan biri 10 yıl önce de başka bir görev için İstanbul’a gelmişti” dedi.
Oğur, şöyle devam etti: “Charles Crane ABD’li zengin bir iş adamıydı. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından toplanan Paris Konferansı sonrası, ABD Başkanı Wilson’ın talimatıyla kurulan komisyonun üyesi olarak Osmanlı coğrafyasını dolaştı. Görevi Osmanlı devletinde Amerikan mandasının koşullarını araştırmaktı. İstanbul’da ABD mandası yanlısı çevrelerle görüşmeler yaptı. Sivas Kongresi’ne davet edildi. Yerine gönderdikleri Amerikalı gazeteci, Mustafa Kemal ile 3 saat süren bir görüşme gerçekleştirdi. Ülkesine döndüğünde verdiği raporda şöyle yazmıştı: İstanbul artık sadece Türklere bırakılamaz. Dünya barışı için şehir uluslararası bir güç tarafından yönetilmelidir.
Boston, Paris ve İstanbul’da ofisleri olan enstitünün esas fikir babası ise 58 yaşındaki Thomas Whittemore’du. Üniversalis Kilisesi’nin öncülerinden olan büyük babasının adını taşıyan Whittemore, Bostonlı varlıklı bir aileden geliyordu. Dindar, bekar ve vejeteryandı. Geniş bir çevreye sahipti. Mısır ve Yunanistan’da arkeolojik kazılara katılmıştı. Birinci Dünya Savaş yıllarında Bolşevik devriminden kaçan mülteciler için yardım faaliyetleri yürütürken, yolu İstanbul’a düşmüştü.”
Prof.Dr.Semavi Eyice, bu kişiyle ilgili olarak, “Bu adamın marifeti şu; 1920’ler ile 30’lar arasında Türkiye’ye geliyor birkaç defa. Bakıyor çarlık Rusyası’ndan canını kurtarmak için gelenlerin hali perişan. O dönem Osmanlı zaten perişan bir halde. Geliyor bu kişi, bunlardan işe yarayanları Avrupa’ya ABD’ye götürüyor. “
‘MOZAİKLER İÇİN ANKARA’DAN İZİN ALIYOR’
Oğur, “Dünya ekonomisi 29 krizine doğru gidiyordu. Thomas Whittemore’un ABD’li zenginlerden İstanbul’daki Bizans eserlerini kurtarmak için Bizans Enstitüsü’nü kurması büyük bir mucizeydi. Daha büyük mucize ise enstitünün 2 yıl sonra Ayasofya’da üzeri sıvayla kapatılmış Bizans mozaiklerini ortaya çıkarmak için Ankara’dan almayı başardığı izin olacaktı” ifadelerini kullandı.
Programda bu süreçle ilgili şunlar denildi: “Thomas Whittemore’a Ayasofya Camii’nin sıvaları altında kalan mozaikleri ortaya çıkarmak için izin veren 7 Haziran 1931 tarihli Bakanlar Kurulu kararının altında, Reisi Cumhur Gazi Mustafa Kemal ve Başvekil İsmet İnönü’nün imzaları vardı. Thomas Whittemore’un izni nasıl aldığının cevabını ise Bizans Enstitüsü’nün tüm arşivinin yer aldığı Washington’daki Dumbarton Oaks Kütüphanesi’nde buluyoruz.
1950 tarihinde enstitünün başkanı tarafından ABD Dışişleri Bakanlığı’na yazılan bir yazıda, 1931 yılında Ayasofya izninin dönemin Ankara Büyükelçisi Joseph C.Grew sayesinde alındığı anlatılıyor. 1922 ve 1932 yılları arasında ABD’nin ilk Türkiye Büyükelçisi olan Grew, 1919’da Paris Konferansı’nda ve ardından 1923’te Lozan Barış Konferansı’nda ABD heyetinin başındaki isimdi.
Ankara’nın Ayasofya’daki mozaiklerin ortaya çıkarılması için Bizans Enstitüsü’ne izin vermesi büyük ses getirmişti. Türkiye’deki gazeteler, haberi iznin verilmesinden 2 ay sonra New York Times’ın haberinden öğrenmişti. Gazetelerin o günkü birinci sayfalarında New York’tan İstanbul’a uçan iki Amerikalı havacının ve ABD elçisinin Atatürk tarafından kabulü, Atatürk’ün ABD Başkanına gönderdiği samimi mektunun haberleri vardı. Bir de Ayasofya ile ilgili, yetkililerin yaptığı, ‘Amerkalılar şeklini bozmadan tamir edecekler’ cümlesinin altının çizildiği açıklamaları.
Oğur, bu süreçle ilgili, “Thomas Whittemore ve ekibi, Ayasofya’daki çalışmalarına aylar sonra başlayabildi. Birinci yıl caminin dışındaki koridorlarda bulunan mozaikler ortaya çıkarıldı. Cami hâlâ ibadete açıktı. Ramazan ayında görkemli bir Kadir Gecesi’ne ev sahipliği yapmıştı. Sıra esas meseleye gelmişti. Peki caminin içindeki resimli mozaikler nasıl ortaya çıkarılacaktı. Tam bu sırada Thomas Whittemore, Ankara’dan bir davet aldı.”
Thomas Whittemore, Atatürk tarafından Birinci tarih Kongresi’ne davet edilmişti. Whittemore’u Ankara Garı’nda bir yıl sonra eğitim için gittiği İngiltere’den dönerken trenden düşüp hayatını kaybedecek Atatürk’ün manevi kızı Zehra karşıladı. Birlikte geçtikleri Marmara Köşkü’ndeki davette ise onu Atatürk bekliyordu.
Whittemore, o davetle ilgili şunları aktarmıştı: Hükümetin davetlisi olarak Ankara’ya gittim. Gazi, kendisinin genç evlatlığı Zehra Kemal’i beni karşılaması için istasyona yollamıştı. Gazi’nin kızı beni Marmara Köşkü’ne götürdü. Saat 5 buçuk gibi Cumhurbaşkanı geldi. Zehra Kemal önce benim için tercüme etti. Daha sonra biz Fransızca konuşmaya başladık. Bana Ankara’da kaç defa bulunduğumu sordu ve şehri 5’inci defa ziyaretim olduğunu duyduğunda bundan memnun oldu.
Kızının İngilizce bilgisi ve onun Amerika ya da İngiltere hususunda ne düşündüğünü konuştuk. Ben kesinlikle İngiltere’yi tavsiye ettim. Köşk çok sıcaktı ve o terasa geçmeyi önerdi. Fotoğraflar benim Bizans sanatını anlatırken, onun da yoğun konsantrasyonun olduğu sırada çekilmiş. “
DÖNEMİN BAZI GAZETELERİNDE DİKKAT ÇEKEN HABERLER
Programda, bu ziyaretten sonra yaşananlar şöyle anlatıldı: “Bu destek bile dedikoduları bitirmemişti. Her gün gazetelerde Whittemore’un sahtekar olduğu, camide haç mozaiklerinin çıkarıldığı, Ayasofya’nın tamire ihtiyacının olmadığı haberleri yayılıyordu. Dedikodular artınca eski Müzeler Müdürü olan Milletvekili Halil Ethem bey, destek için gazetecilerle birlikte Ayasofya’ya gitti. Whittemore’u yanına aldı. Gazetecilere İslam’da resmin haram olmasının sonradan uydurma olduğunu, devrin Cumhuriyet devri olduğunu hatırlattı.
Ve 25 Ağustos 1934. Eğitim Bakanı Abidin Özmen, aldığı bir emri Başbakanlığa bildiren bir yazı yazdı. Yazıda ‘Aldığım büyük şifai emir üzerine Ayasofya Cami’nin müze haline konması için icap eden tatbikata başlanması hakkındaki emrin bir suretini arz ederim efendim’ ifadeleri yer alıyordu.
Hemen bir komisyon oluşturuldu. yapılacaklar listesi iki gün sonra hazırdı.
Bu dönemi Prof.Dr.Semavi Eyice, programda şöyle anlattı: “Çeşitli şekillerde anlatanlar var. Yok efendim heyeti vekil kararı almış da yazılmış da. Müdür Muzaffer Ramazanoğlu zamanında, ilk defa bir tane Ayasofya müzesi hatıra defteri diye kocaman br defter yapılmış. Bu defterin birinci sayfasına ilk hatıra olmak üzere bir hatıra yazıldı. O da Atatürk zamanında bakanlardan biri olan o zaman Milli Eğitim Bakanı olan zat, o hatıratını yazıyor. Diyor ki, Atatürk akşam sofrasında Ayasofya’yı müzeleştirsek ne dersiniz diyor yanındakilere. Ertesi gün de hemen Atatürk’ün arzusu bu merkezde, Vakıflar İdaresine Milli Eğitim Bakanlığı’ndan ilk yazıyı yazdık diyor. Ayasofya’yı derhal cami teşkilatından çıkarıp teslim edin diyor. Bu defteri bulamıyorlar şu anda yok.”
O dönemden sonrası şöyle anlatılıyor: “Ayasofya’nın müze olacağı haberi bomba gibi düşmüştü. Yunus Nadir’in Cumhuriyet Gazetesi de kararı birinci sayfasından çıkan yazıda sert bir biçimde eleştiriyordu. O günkü gazetelere göre sadece Ayasofya müze olmayacaktı. Sultanahmet için de kütüphaneye çevrilme kararı verilmişti. 24 Kasım 1935 günü altında Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk ve Başbakan İsmet İnönü’nün imzalarının olduğu bakanlar kurulu kararıyla Ayasofya müzeye çevrildi.
Kararname şöyle başlıyordu: Eşsiz bir mimarlık sanatı abidesi olan, İstanbul’daki Ayasofya Camisi’nin tarihi vazifesi itibariyle müzeye çevrilmesi, bütün şark alemini sevindireceği, insanlığa yeni bir ilim müessessesi kazandıracağı, cihetle bunun müzeye çevrilmesi”
10 Aralık 1935 günü Ayasofya’nın dış parmaklıklarına bir levha asıldı. Yazıda, ‘Müze tamir ve tasnif sonuna kadar kapalıdır’ yazılıydı.
Oğur, bu dönemi, “Hazırlıklar için kapatılan cami müze olarak 2 ay sonra açıldı. 1 Şubat 1935 günü ilk gün Ayasofya Müzesini, 463 yerli, 370 yabancı ziyaretçi gezdi. Birkaç gün sonra ise müzeye haber vermeden gelen çok önemli bir ziyaretçi ise herkesi telaşlandırmıştı.
Dahiliye Müdürü Bekir Şükrü Egeli, bu anı şöyle anlatıyor: Bir gün gişede otururken ansızın maiyetiyle Atatürk geldi. Binanın her tarafını gezdiler. Mihrabın önüne doğru gelirken, Allah, Muhammed levhalarını göstererek, bunlar binanın o kısmındaki mimari güzelliğini örtüyor. Onları kaldırırız emri verdi. Mihrap tarafını tedkik buyururken, mihrabın ön tarafına konulan kordonun da kaldırılmasını, halılara basmakla bir şey olmayacağını söylediler. Halılar üzerine yürüyerek mihraba kadar gittiler.”
Oğur ayrıca, “19 yüzyıldan kalma Kazasker Mustafa İzzet efendinin yazdığı Allah, Muhammed, 4 halife Hasan ve Hüseyin adlarının yazılı olduğu levhalar 8 metre çapındaydı ve onları kapıdan çıkarmak mümkün olmamıştı. Hatta kapıdan çıkartılmaya çalışılırken, bazıları zarar görmüştü. levhalar 1949 yılında yeniden yerlerine asılana kadar, yerde tahta bir iskelenin üzerinde öylece kaldılar” ifadelerini kullandı.
Programda ayrıca, Ayasofya’nın müze olarak açılmasından 8 gün sonra, Atina’da Türkiye, Yunanistan, Yugoslayva ve Romanya arasında balkan paktının imzalandığına dikkat çekilerek “Thomas Whittemore, savaş yılları dışında çalışmalarına aralıksız devam etti. Ayasofya’dan sonra Kariye’deki mozakleri de ortaya çıkardı.
Bir yıl sonra İstanbul’a gelen İngiltere Kralı Edward’ı müzede bizzat o gezdirmişti. 1946 yılında Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Whittemore’a çalışmaları için bir tebrik mektunu yazmıştı.
Oğur, bu dönem için, “Thomas Whittemore İstanbul’da uzun yıllar Pera Palas otelde kalmıştı. 1940’ların sonuna doğru onun için artık İstanbul’da hava değişmeye başlamıştı. çalışmaları durdurulmuş, Amerika’ya dönmek zorunda kalkmıştı. 1950 yılında Washington’da Dışişleri Bakalığı koridorunda kalp kirizi geçirip vefat ettiğinde 79 yaşındaydı. O gün Dışişleri Bakanlığı’na 2 yıl sonra Dışişleri Bakanı olacak Foster Dulles ve CIA Şefi kardeşi Elan Dulles’u ziyaret için gelmişti. Ziyaretten sonra yeniden İstanbul’a dönmeyi planlıyordu. Koridordan yere düştüğünde elinde Ayasofya’da ortaya çıkardığı mozaiklerin fotoğraf albümü vardı.”
Prof.Dr. Semavi Eyice, programda “Ayasofya tam olarak nedir, cami mi, müze mi kilise midir” sorusuna da şöyle yanıt veriyor:
“Valla kilise olarak yapılmış. Ondan sonra bin sene kilise olarak hizmet etmiş, ondan sonra da 500 sene de en büyük camilerden biri olarak da, Müslümanlara hizmet etmiş. Tam 500 sene. Onun üzerine artık yapılacak kararı bizim vermemiz gerekir. Fatih’in vakfiyesi var, İstanbul’da fetihten sonra en büyük kiliseyi benim vakfım olarak camiye çevirdim diyor. Vakıfnamesinin dışına çıkılması halinde bedduasını da yapıyor.”
Kaynak:haberturk.com