Sinema, şüphesiz hemen hemen herkesin keyif aldığı bir sanattır. Hatta öyle ki ona özel vakit ayırır, mısırları patlatır kendimizi film izlemeye adarız. Savaş filmleri ise sinema içinde gerçek olaylara dayanması ve insanlığın sebep olduğu vahşet ve trajediyi güçlü bir anlatımla beyazperdeye yansıtması sebebiyle türler içinde özel bir yere sahiptir. Savaşlar içinde ise şüphesiz 50 milyondan fazla insanın hayatına mal olan 2. dünya savaşı en büyük dramlara sahne olmuştur ve pek çok kez klasik filmlerin konusu olmuştur.
1. A Bridge Too Far

İkinci Dünya Savaşı’nın son günleri yaşanmaktadır. Almanlar, Fransız topraklarındaki malubiyetlerini almak üzeredirler. Müteffikler de Normandiye çıkarmasından sonra Ren Nehri üzerindeki bir köprüyü almanın arifesindedirler. Ancak yapılan büyük bir hata sonrasında köprüye yakın bir yere inmeleri planlanan paraşütçüler, köprünün oldukça uzağında bir yere indirirler. İndikleri yer, Alman Ordusu’nun elinin en güçlü olduğu savaş cephelerinden biridir.
2. The Longest Day (En Uzun Gün)

944 haziranında İngiltere, her yerde fırtınalar kopuyor… Zeki Alman genarali Erwin Rommel, Avrupa saldırısının ‘en uzun gün’ olacağını söyler. Avrupadaki Nazi hakimiyetinin sonu, Fransa’nın müttefik güçler tarafından işgaliyle başlar. Çarpıcı bir uluslararası oyuncu kadrosuna sahip olan film, bu tarihi olayı dakika dakika yaşatıyor.
3. Das Boot

1979 yılında çekilmiş 1981 yılında vizyona giren, İkinci dünya savaşında u 96 adlı tip 7 sınıfı alman U-boot mürettebatın konu alan film. Propaganda unsuru taşımaz. … Savaşta Alman denizcilerin hayatlarını içinde bulundukları psikolojik durumu görsel bir anlatış biçimiyle dile getirmektedir.
4. Saving Private Ryan (Er Ryan’ı Kurtarmak)

Er Ryan’ı Kurtarmak’ta, dört çocuk annesi bir kadı İkinci Dünya Savaşı’nda kaybettiği üç oğlunun ardından fazlasıyla yaralanmıştır. Şimdi tek dileği hayatta kalan tek oğlunun savaştan sağ salim dönmesidir. Yakarışları karşılık bulur ve Başkan tarafından verilen bir emirle James Ryan’ın ne pahasına olursa olsun bu savaştan sağ çıkması sağlanacaktır. Normandiya çıkarmasının yapıldığı gün, sekiz kişilik bir asker birliği farklı bir göreve, Ryan’ı kurtarma görevine atanır. Ancak yüzbaşı John Miller tarafından yönetilen bu birim, can pazarının yaşandığı bu zorlu ortamda hakikatli bir yaşam mücadelesine atılacak; tek bir adamı kurtarmak için sekiz kişinin hayatının tehlikeye atılmasının meşruluğunu sorgulayacaktır.
5. The Thin Red Line (İnce Kırmızı Hat)

İkinci Dünya Savaşı sırasında Guadalcanal da savaşan bir grup Amerikalı erkeğin değişmelerinin, acı çekmelerinin ve kendileriyle ilgili önemli keşifler yapmalarının öyküsü.
Film Pasifik adalarında Japonların ilerlemelerini durduracak olan, savaşta anahtar görevi görmüş çatışmalardan birini arkaplanına almış. Ama öykü, bunun ötesinde, hayatta kalmak için savaşan, korkunç stres altındaki insanların aralarında gelişen güçlü bağların arasında dolaşıyor.
6. Letters from Iwo Jima (Iwo Jima’dan Mektuplar)

İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarında Amerikan askerlerinin Japon’ların elindeki Iwo Jima Adası’na yaptıkları kanlı çıkarma üzerine odaklanan film, yaşananlara kaybeden tarafından bakıyor.
Yıllar sonra adanın ıssız topraklarında bulunan mektuplarla ortaya çıkan gerçekler, mağlubiyetin kaçınılmaz olduğu bir ortamda Japon askerlerinin nasıl kırk günlük bir direniş gösterebildiklerini ortaya koyar.
Amerikan askerlerine direnen Japon general odaklı bir anlatımın olduğu film, Atalarımızın Bayrakları ile birbirini tamamlayan iki film olma özelliği taşıyor. Her iki film de Clint Eastwood imzası taşısa da, yönetmenin Iwo Jima’dan Mektuplar ile çok daha büyük bir etki yarattığını belirtmek gerek.
7. Enemy At the Gates (Kapıdaki Düşman)

Stalingrad, İkinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı dehşetiyle kuşatılmıştır. Savaşın acılarıyla yoğrulup ölmekte olan bir mezarlık haline gelen şehrin sokaklarında ölüm dolaşmaktadır. İki karşı safta olan iki keskin nişancı, savaşın ortasında kendi kişisel ego savaşlarına başlamanın eşiğindedirler. Rus keskin nişancı, savaştaki müthiş atılımları sayesinde artık kahraman olarak anılmaktadır. Stalingrad, kan içerisinde boğulurken karşı karşıya gelen iki amansız savaşçı, savaşa kendi açılarından bakmaya başlayacaklardır.
8. The Pianist (Piyanist)

Piyanist, İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan gerçek bir dramı konu alır. Polonya’lı ünlü piyanist Wladyslaw Szpilman’ın anılarını anlattığı aynı isimli kitaptan sinemaya uyarlanan film, Nazi işgali altındaki Polonya’da yaşamanın imkansızlaştırıldığı bir dönemde, bir şekilde esir kampına gitmekten kurtulan ünlü piyanistin Varşova’nın kenar mahallelerindeki hayatta kalma mücadelesine odaklanır. Varoşlarda tam anlamıyla sefil bir hayat süren müzisyen, diğer halkla birlikte, kıtlığa ve aşağılanmalara maruz kalsa da kahramanca mücadele edecektir. Günü gelip oradan kaçma şansı bulduğundaysa başkentin harabelerine sığınacak, beklemediği bir anda gelen bir yardımla umudunu yeniden kazanacaktır.
Film, En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar alan Adrien Brody’nin de filmografisinin en güçlü işlerinden biri.
9. The Schindler’s List (Schindler’in Listesi)

Schindler’in Listesi, Oskar Schindler adlı bir Alman işadamının 2. Dünya Savaşı zamanında Polonya’da kurduğu fabrikada Yahudi işçileri çalıştırması ve bu sayede 1100 Yahudi’nin hayatını kurtarmasını konu alıyor. Gerçek bir hayat hikayesinden uyarlanan film, ünlü yönetmen Steven Spielberg’in en önemli yapıtları arasında sayılan ve ona Oscar kazandıran bir yapımdır. Film, 1994 yılında 12 dalda Oscar’a aday olmuş ve 7 dalda ödül kazanmıştı. Filmin kazandığı Oscar’lar şöyle : En İyi Film, Yönetim, Kurgu, Sanat Yönetimi, Görüntü, Özgün Müzik ve Senaryo Uyarlaması.
10. Tora! Tora! Tora!

2. Dünya Savaşı’nda, Amerika’nın sabrının taşmasına neden olan Pearl Harbor baskınını, hem Japonlar’ın hem de Amerikalılar’ın bakış açılarıyla anlatmayı deneyen, gösterişli bir ortak yapım. Baskının öncesi ve sonrasında yaşanan olaylar dizisini de perdeye taşıyan “Tora! Tora! Tora!”, özellikle o ünlü saldırı sahnelerinde ürkütücü bir gerçekçiliği yakalamayı başarıyor. Film, 1939 yılında Amiral Isoroku Yamamoto’nun (Yamamura), Japon Kraliyet Donanması’nın komutasını üzerine almasıyla başlar. Eğitimini Harvard’da tamamlamış, ateşli bir milliyetçi olan komutan, önceleri Amerika’yla yapılacak bir savaşa karşı olmasına rağmen, zamanla fikrini değiştirir. Japonya’nın, Asya’nın en güçlü devleti olma arzusu onu da etkiler ve vargücüyle Amerikalılar’la savaşmaya hazırlanır. Öte yandan ABD cephesinde, Japonya’nın egemenliğine karşı çıkma hazırlıkları başlar. Yamamoto bunun üzerine, Pearl Harbor limanındaki donanmayı vurmayı hedefler.